11 Kasım 2024

Bir kere daha Kürt sorunu

AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir

Türkiye’de “Kürt varlığı”nın “Kürt sorunu”na dönüşmesi çok talihsiz bir gelişme. Ama bu konuda devlet tarafından yürürlüğe konmuş “politikalar”a bir göz atınca başka türlü olmasının imkanı bulunmadığını ve bulunamayacağını görüyoruz. Hani, karlı havada yürüyünce “kart kurt” sesler çıkıyordu da “Kürt” adı oradan geliyordu falan. Zaten “Kürt sorunu yoktur” diye kavga edenler bunun bir sorun haline gelmesinde en belirleyici rolü oynayanlardır.

Zamanında büyülü bir etkisi olan “barışçı çözüm” girişimi Tayyip Erdoğan’ın düşünüp ürettiği bir formüldü. “Tut ki başarılı olmadı, yürümedi” diye düşünmüştüm o zaman. “Gene de sırf bu ‘barışçı’ sıfatının telaffuz edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı tarafından telaffuz edilmiş olması önemli bir kazanımdır. İnsanların zihninde bir yere oturacaktır” diyordum. Gene derim; ama unutulmaması gereken bir şey daha var. Bir konuda aydınlık bir gelecek vadettikten sonra böyle bir şey olamayacağını göstermek derin bir hayal kırıklığı ve derin bir karamsarlık yaratır. “Barış” dendi, iyi oldu, ama şimdi işler iyi yürümüyor. Nereye varacağız?

Nitekim biraz sonra olay bitti. Tayyip Erdoğan kendisi için çıkar yolun faşizan bir rota izlemek olduğuna karar vererek bugün de devam ettirdiği çizgiye sapınca ne “barış” kaldı, ne “çözüm”. Bu noktaya gelişte karşı tarafın, yani PKK’nın kusuru yok mu? Elbette var, ama kendi söylediğini ciddiye alan bir siyaset adamı PKK’yı kolayca “oyun bozucu” konumuna itebilir (zaten oradaydı), barış isteyen çoğunlukla yoluna devam edebilirdi. Ama Erdoğan’ın “barışın mimarı” değil savaşın şahini olmayı tercih etti. Böylece bugünlere geldik. Hala “Bu işi Erdoğan çözer” diye düşünen Kürtler var ama bunun mümkün olduğunu sanmıyorum. Erdoğan’ın saptığı patikadan dönüş olduğunu da düşünmüyorum. Şimdi Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” diyenler cephesinde. Oraya ısınmış, benimsemiş yeni rolünü.

“Normalleşme” üstüne bir edebiyat yaptıktan sonra yeni “kayyum” politikaları Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapma üslubu hakkında iyi fikir veriyor. 

Türkçe’de bir deyim, daha doğrusu bir atasözü var: “Zorla güzellik olmaz.” Bu “olmama” durumunu güzellikten başka (ama ona yakın) şeylere de uygulayabiliriz: zorla barış olmaz, örneğin. Barış yapan iki kişiden biri varılan sonuçtan tam memnun, öbürü ise hoşnutsuz ise demek ki “barış” olmamış, bir tarafın kendi iradesini dikte etmesi gerçekleşmiştir; bu da “barış” değildir. 

Türkiye’nin Kürt nüfusu “dikte edilen” koşulları, birlikte varolma biçimini kabul etmeyecektir.

Ama Türkiye adına siyaset yapan kadrolar bunu istiyor, sürekli bunu dayatıyorlar. Ve zaten öyle bir yapı kurulmuş ki bu yaklaşımı benimsemeyen bir siyasi gücün olayların akışını değiştirecek konuma gelmesini engelliyorlar. Demokrasi, bu engelleyici güce karşı birleşmekle elde edilecek bir şey. Bunu yapmak yerine bu yazısız yasayı uygulayanlara sevimli görünme manevraları ile varılacak bir demokrasi yok.

“Türkiye’de bir Kürt sorunu yoktur.” Daha öncesini karıştırmayalım, ama Cumhuriyet rejimi ulus-devlet düzeni kurulduğundan beri yaşadığımız bir yığın olay neyin nesi? “Kürt isyanları” diye tanıdığımız olaylar Türkiye’de değil, Merih’te mi cereyan etti? Öcalan ve PKK nasıl çıktı, ne oldu da bunca yıldır varoluyorlar? Sorun yok diyenler tabii kendi söylediklerine inanmıyorlar ve yok dedikleri şey üstüne siyaset kurmak için didiniyorlar?

Kürt sorunu yok, terör sorunu var! Bunu kime kabul ettireceksiniz?

Doğru olmadığını herkesin bildiği bir iddia üstüne siyaset kurmak, hele bir hayat tarzı inşa etmek kısa sürede egemen kesimin istediği türden bir sonuç veriyor gibi gözükebilir. Ama bu baskıyla kurulan ve devam ettirilen bir “sükunet” demektir. Gerçek bir devamlılığı olamaz. Bir ülkeyi paylaşan iki halk bu ülkede yaşıyor olmaktan, o öteki halkla birlikte yaşıyor olmaktan mutlu olmazsa bu birlikte yaşama keyfiyeti bir “azap” haline gelebilir, gelir. 

AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Yalan üstüne yalan. Evet, toplumda hâlâ AKP’ye oy verecek hatırı sayılır bir kesim var. “Terörist CHP” tezini onlara kabul ettirebilirsiniz. Ama siz “CHP’liler aslında uzaydan geliyorlar” deseniz de bu kesim size inanmaya hazırdır. Böylece AKP gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir.

Vesselam!

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hangi oyunu oynuyoruz?

İktidarın İmamoğlu ile giriştiği baştan sona haksızlık ve “asıl suç” olan eylemler dizisi bu yöne dönme istidadını gösteriyor. Hatta “istidat” değil, kaçınılmazlık diyebiliriz. Diyebiliriz, çünkü bu işler ve daha pek çok acaip işler olurken AKP’nin oy potansiyeli de daralıyor. AKP kendisi de sanırım bunun farkında

Şaşırtan öneriler

Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor

“Normalleşme” üstüne

İktidar “İşte,” diyecek. “Normalleşme” dedik, “Hep birlikte el verelim” dedik, bakın ne yapıyorlar, normalleşmeyi nasıl sabote ediyorlar! Bunlar böyle! Bunların işi olumlu giden işleri baltalamak! Bunlarla hiçbir şey yapılmaz!

"
"